USLU TÜRKLER!

Son zamanlarda ülkemizin iç ve dış siyasetinde yaşanan hareketlilik, birçok insanımızı tedirgin etmekte ve onların akıllarına şu soruyu getirmektedir: Olası bir savaşta neyle karşılaşacağız? Biz nasıl hareket edeceğiz? İş başa düştüğünde -Tanrı uzak tutsun- zihnimizdeki şemanın nasıl olması gerekmektedir?

Anlatalım.  

Olası bir 3. Dünya Savaşı'nın doğuracağı muhtemel çocuk 1. Türkiye Savaşı’dır. Her ne kadar kulağa hoş gelmiyor olsa da biz Türkler, her türlü tehlikeye hazır olmalı; yarınımızı Türk milletinin yok olmaması adına planlamak zorundayız. Davulun sesini uzaktan dinlemeyi bırakmalı, gerçeklerle yüzleşmeli ve durumun ciddiyetini kavramalıyız.

Değerlendirmelerimizi sağlam bir zemine oturtmak adına geçmişe ufak bir göz atacak olursak eğer Türklerin; tarih boyunca birçok savaşı kazanmasının temel sebeplerinden biri gözlerinin arkada kalmaması, iç huzur ve güvendir. Bazılarını kaybetmelerinin temel sebepleri ise arkadan vurulma, saf değiştirme, yani ihanettir. Günümüz Türkiye'sini ele aldığımızda maalesef olası bir ihanetler çemberinin tam ortasında yer almaktadır. Ve bu, milletimiz için büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Hatta tehlike yerine kaos demek daha uygun olacaktır. Çünkü Türkiye'de, dışarıdan fonlanıp ülkenin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyen birçok topluluk vardır. Tarikatlar, sığınmacılar, PKK savunucusu siyasi ve sosyal gruplar, Fetö'nün hâlâ daha tam anlamıyla temizlenememiş kalıntıları ve bunların dışında büyüklü küçüklü zararlı cemiyetler…

Şimdi gözümüzde canlandıralım.

Öncelikle tarikatlar, bağlı olduğu üst aklın vereceği emir doğrultusunda ihanet edeceklerdir. Bu da Arap menşeli - dolaylı olarak Batı menşeli – bir ihanet olacaktır ve başta İstanbul olmak üzere ülkenin birçok şehrinde ihanet için emir bekleyeceklerdir. Hemen harekete geçmeyecekler; karmaşanın hangi yöne gittiğini, kimler lehinde olduğunu görmek isteyeceklerdir. O yüzden böyle bir karmaşada öncelik değillerdir. Diğeri PKK ve uzantılarıdır. Onlar dıştan saldıracak ve içerdeki yandaşlarını da harekete geçirmek isteyeceklerdir. Bizim için bu da ikinci plandadır çünkü onları önceliğine alan güvenlik güçlerimiz vardır. Bize ihtiyaç duyulduğunda gerekli takviye gerçekleşecektir. Üçüncüsü ve bizi doğrudan ilgilendiren ise ülkemize kaçak yolla girmiş, kötü niyetli, vefadan yoksun, harekete geçmek için emir bekleyen yabancı uyruklu kimselerdir. Bunların en tehlikeli olacakları yer başta İstanbul, Hatay, Adana, İskenderun ve Mersin’dir. İş başa düştüğünde bu bölgelere dikkat edilmeli, Milli Mücadele ruhunu ve mantığını iyi kavramalı hatta bu konularda okumalar yapmalıyız. Ve Fetö… En tehlikelisi bu terör örgütüdür. Çünkü onlar, kurt postu giymiş düşmanlardır. Yürüyüşlerinden, duruşlarından, oturmalarından, kalkmalarından asla anlaşılmazlar. Devletin birçok organında hâlâ daha kalıntıları vardır ve bulundukları konumlarına göre tehlike dereceleri azalıp çoğalmaktadır.

Peki bizden olmayan ama bizim gibi görünen bu tehlikeyi nasıl ayırt edeceğiz?

Beş bin yıllık Türk aklı ne diyorsa ona uyacağız Hiçbir emir, istek, yönlendirme vatandan üstün değildir. İti kurttan ayırt etmenin yolu şudur: Peşine takıldığın hayvan seni düşmana yaklaştırıyor, özünden uzaklaştırıyorsa ittir; Ergenekon’a götürüyor, Altaylardan geçiyor, Tanrı Dağları’na selam veriyorsa kurttur.

Söylemlerinde şahsi çıkar yoksa, seninle aynı sofraya oturuyorsa, tedbirli davranıyorsa, vicdanını mazlumun yanında ön plana çıkarıyor; zalimin karşısında yok sayıyorsa bizdendir. İhanete tahammülü, geceye uykusu yoksa bizdendir. Kurduğu iki cümleden birinde ben diyorsa, mal-mülk hesabı yapıyorsa, ahlâkı ve ağzı bozuksa, yukarıdan bakıyorsa bizden değildir.

Bunca iç düşmanın karşısında, güvenlik güçlerimizin yanında dimdik duracak olanlar “Uslu Türkler”dir. Yani sessiz, dingin ve akıllı Türkler.

Kimdir bu “Uslu Türkler” ?

Onlar, Kür Şad’ın adı bilinmeyen 40 çerisidir. Onlar, Çin Seddi’ni defalarca aşan kahramanlardır. Bilge Kağan’ın erleri, Kül Tegin’in arkadaşları, Tonyukuk’un evlatlarıdır. Yaşları hep 18, gözleri bayrakta, yürekleri vatanda olanlardır. Kalpleri ata topraklarında atan, Turan sevdasıyla yanıp tutuşan, “Elbet bir gün.” deyip ümidini hiç kaybetmeyen, şehadet şerbetiyle iç ateşlerini söndürmeyi bekleyenlerdir.  

Onlar sessiz kalan ama kabullenmeyen, konuşan ama slogan atmayan, üreten ama şahsi çıkar gütmeyen, duran ama hareket için doğru zamanı bekleyen, emri; töresinden atasından, vicdanından alan kişilerdir. Onların hiçbir cemaat, cemiyet ve toplulukla ilgisi yoktur. Çünkü onlar, çoklar diye korkmazlar azız diye çekinmezler.