İnternet’in evlerimize girmesiyle hayatımızda bir çok şey tamamen değişti. İnternet, öyle bir kavram ki klişeleşmiş bir cümle savuracağım: İyi kullanıldığında iyi sonuçlar, kontrolden çıkınca da yıkıma kadar gidiyor. Hiç şüphesiz ki yapmış olduklarıyla, dünyaya etkileriyle Türk tarihi, dünya tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Böyle bir tarihe sahip olan bizlerinde elbette omuzlarına büyük sorumluluklar yüklüyor. Cumhuriyetin ilanının ardından ve Gazi Paşa’nın Türk Tarih Kurumu’nu kurmasıyla ivme alan Türk Tarihçiliği bugün çok önemli yerlere gelmiştir.

20. Yüzyıl başı itibari ile sadece akademiyi ilgilendiren bu alan, Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık’ın yapmış oldukları işler ve onun yetiştirdiği öğrenciler ülkemizde Tarih bilimini, Akademiden halka indirgemiştir. Hemen hemen her eve televizyonların girmesiyle ve her geçen gün artan teknoloji siyaset, bilim ve ekonominin televizyonda tartışıldığı bir alan olmuştur. Tartışmaya mahal yok ki Murat Bardakçı’nın sunduğu Tarihin Arka Odası programı yavaş yavaş akademiden halkımıza inen tarih bilimini hızlandıran en önemli gelişme olmuştur. Akşam saatlerinde televizyonunu açan her insan, o haftaki konuyu uzmanı tarafından kaynakları ile dinleyip öğrenebiliyordu. İlla bunun için bir üniversiteye gitmesine gerek yoktu artık. Oturduğu yerden çayını çorbasını alıp bilgi sahibi oluyordu. Sosyal medyanın gelişmesi itibarı ile artık 10 yaşında ki çocuktan tutun 70 yaşında ki adamlara kadar herkes iki parmak hareketi ile vaktinde insanların öğrenmek için kütüphane kütüphane gezdiği bilgiyi öğreniyordu. Tabi bu kadar insanın bir bilime ilgi duyması, yorum yapması, konuşması, uzmanmış gibi davranması bilgi kirliliğini yükseltmiş vaktinde akademik çevrelerde konuşulan meseleleri kahvede oraletini yudumlarken konuşulur hale getirmişti. Futbol holiganlığı gibi insanlar belki de hiç okumadığı bir insanın fikirlerini ateşli bir şekilde savunur, hayatında yüzünü görmediği insana bir takım iftira atarak ağıza alınmayacak küfürler savurmasına vesile olmuştur.

Bununla kalmayıp fikirlerine az buz ortak olduğu hocaları, fenomenleri sanki peygamber edasıyla savunur hale getirmiş bununla da kalmayarak taptığı hocasına (!), akademik bir eleştiri yapan insanları da sorgulamadan düşünmeden küfürler yağdıran bir kitle ortaya çıkarmıştır. Tarih bilimi, dogmatiklikten uzak, objektif, nesnel, ve kaynakları merkezine alan bir bilimdir. Dogmatik düşünceler genelde din ve felsefede veya törelerde ortaya çıkar. Fakat bu insanlar, tarih gibi bir bilimde bile dogmatik düşünce nasıl olurmuş bunu bizlere ibretlik bir şekilde gösterir olmuştur. Tarih bir bilgi bir hadise onu ayırt etmeksizin ilgilendiren kaynaklardan,  kitaplardan öğrenilir. Sosyal medya çöplüğü öyle dayanılmaz bir hale geldi ki artık insanların cahilce yorumlarına sinirlenmek köşede dursun gülüp geçmeye başladım.

Bilimin her dalıyla ilgilenen arkadaşlara verilebilecek en önemli tavsiye şudur: Deliler gibi kitap okuyun, kendinizi geliştirin ve fikirlerinizi olgunlaştırın. Sosyal medyayı kendinizi etkileyecek şeklinde kullanmayın. Hz. Mevlana’nın "Bir delille kırk alimi yendim... Kırk delille bir cahili yenemedim..." düsturunu baz alarak insanlarla bir faydası olacak tartışmalara girmeyin. Dogmatik olmayın, her durumda sorgulayıcı olun. Umarım vermek istediğim mesaj anlaşılmış ve faydalı bir yazı olmuştur. Buraya kadar okuyan sevgili okuyucuya şükranlarımı sunarım. Bir sonraki yazı ile görüşmek üzere…


“Bilim hayatında da en muvaffak insanlar edebiyattan biraz nasibi olanlardır. Çünkü tarih de hayattır. Bu hayatı canlandırmak için bize hakikatler, bize geçmişten bir tablodaki parçalar gibi gelir.” — Halil İnalcık