Bir toplumda tarih şuurunun olması çok önemlidir. Tarih şuurunun olmadığı toplumlarda hemen sosyal tabakada gözle görülür problemler baş göstermeye başlar.

. Bundan dolayıdır ki bir milletin, devletin olmazsa olmazlarındandır tarih şuuru. Günümüzde insanlarımızın bir çoğu maalesef ki tarih ilmini, geçmişte yaşanılan bir takım hadiseler ve savaşlar sürüsü olarak görüyor. Halbuki ünlü Osmanlı tarihçisi Naima, tarih ilminin faydalarından şu şekil bahsediyor:

 “Tarih ilmi fâidesi herkese şâmil olan bir ilimdir. Ulemanın zekâsını artırır .Fukarayı uyandırıp, basiret gözünü açar. Avammı eski bilgilere, havassı da gizli sırlara vâsıl eder. Bu hudutsuz denizin derinliklerine vâkıf olanlar, her türlü hakikati ve devirlerin değişmesi ile değişen hususların esrarını öğrenirler. Böylece eski milletlerde ne gibi değişiklikler olduğunu, bunların hangi sebeplerle parçalanıp mahvolduklarını öğrenirler.” Aynı zamanda Şeyh Edebali, Devlet-i Aliyye’nin kurucusu Osman Gaziye şu nasihatte bulunur: “Ey oğul, geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın.”  Naima ve Şeyh Edebali aslında şahısta, şahıslarla birlikte tüm toplumda tarih ilminin ne denli hayati kıymeti olduğunu vurgulamaktadır. Şimdi günümüze baktığımız zamanda halkımızda bir tarih şuuru olduğunu göremiyoruz. Kimisi bilinçli – gayribilinçli batının etkisinde bir yaşam sürdürüyor. Kimisi ot gibi yaşayıp bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesi ile yaşamını sürdürmekte. Kimisi Rusya’nın etkisinde. Peki halkımızda tarih bilincinin oluşmamasının en büyük sebebi nedir? Tabi ki de eğitim sistemi. Sadece eğitim sistemi de değil, bizim kendi kültürümüzü hakim kılamayışımız. ll. Abdülhamit döneminden itibaren açılmaya başlanılan ve etkisini sürdüren batı tarzı okullar, cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilen bir çok inkılapta etkisini göstermiş, bundan eğitimde katkısını almıştır. 1930’lardan itibaren artık tamamen değişmeye başlayan dünya, insanların; sinema, televizyonlarla tanışmasıyla gittikçe artan kentleşme ve teknolojinin etkisiyle insanlar artık öğrenme merakını giderek kaybetmeye başlamıştır. Osmanlı’nın son yıllarında yetişen kadrolar son derece kaliteli eğitimden geçmiştir. Hepsi birden fazla alana hakimdir. Bir çok dilleri iyi bilirler. Enver Paşanın iyi bir ressam olması, Atatürk’ün felsefe, matematik alanlarında yaptığı çalışmalar bunlara örnek gösterilebilir. Şuan ki 12 yıllık zorunlu eğitimden geçen öğrenciler ne kadar eğitimli? Kaç dil biliyorlar? Hangi alanlara hakimler? Doğrusu şu ki bir dilekçe yazmayı bile bilmezler. Çünkü yarısı aile zoruyla okutulur, öğrenmek istemez. Öğrenmek isteyene de vasat, ezber, iğrenç bir eğitim imkanı sunulur. Osmanlı’nın son yıllarında yetişen İsmet İnönü, 1960.’lı yıllarda verdiği röportajda dönemin gençlerine şöyle kızar: "Öğrenci öğrenmek ihtiyacını kaybetmiştir nasıl şey bu? Öğrenmek isteyen kimse yok. Bu yaşa gelmişim her gün yeni bir şey öğrenirim.”

 İsmet İnönü, o dönemki gençlere bu şekilde eleştirel tarzda kızıyor. Ya şuan ki gençliği görse ne derdi sizce?

 Günümüzde gözle görülür bir şekilde tarih şuurunun olmadığını görmekteyiz. Gelecek nesillerimize tarih şuurunu nakşetmek ve bilinçli bir nesiller yetiştirmek istiyorsak hiç şüphesiz ki bizlere büyük sorumluklar düşmekte. Öncelikle bir eğitim reformu gerçekleştirilmeli ve bu ezberci hiçbir faydası olmayan sistemden vazgeçilmelidir. Kendi kültürümüzle bağdaşan ve insanın halinden anlayan, akılda kalıcı bir sistem kurulmalıdır. Tarih derslerinde yıllardır ezberletilen, sınavlarda madde madde sorulan gereksiz kuru tarihten vazgeçilmeli. Tarih derslerine baktığımız zaman sadece şu savaş şu yılda gerçekleşmiş, bu savaş sonucunda şu antlaşma imzalanmış… bu maddeleri öğrencilere ezberletirler ve sınavlarda sorarlar. Çocuklar nefret ede ede bu işleri yaparlar ve tarih dersinden nefret ederler. Haklılarda ben dahi tarih dersinde uyurdum çoğunlukla. Tarih şuurunun verildiği, ezberin olmadığı bir tarih dersi uygulanırsa elbette gençlerinde tarihe olan sevdası artacaktır. Okuldan da evvel ailelerimizin kendi kültür ve medeniyetimizi çocuklara aşılamaları ve kitap okuma alışkanlığını küçük yaşlarda itibaren onlara vermeleri daha bilinçli nesillerin oluşmasında çokça yardımcı olacaktır. Konu başlığımızın öteki konusuna gelecek olursak okuma yöntemlerinden şöyle bahsedebiliriz: Okuma alışkanlığını kazandığımızı varsayarak artık ilgili olduğumuz konular ile ilgili kendimizi geliştirecek akademik eserlere de yönelmemiz gerekiyor bunun yanında dünya klasikleri, Türk klasikleri, divan edebiyatı, şiir, denemeler okunmalıdır. Bendeniz çokça popüler olan çapraz okuma yöntemini uygulamakta ve tavsiye etmekteyim. 2 kitabı aynı anda okumaktayım. Biri akademik, ağır bir eser olur. Ötekisi ise ya şiir olur ya roman. Akademik bir eseri okurken yorulduğumda öteki esere geçiş yapıyorum böylelikle kitap alışkanlığımı da kaybetmemiş oluyorum. Allah, herkesin zihnini açık eylesin, istifadesini artırsın. Buraya kadar okuyan okuyucuya teşekkürü borç biliyorum. Sonraki yazıda görüşmek dileğiyle…