Gerçek Gündem: Hablemitoğlu'nun Uyarıları ve Alman Vakıflarının Tehdidi

Necip Hablemitoğlu… Suikast sonucu hayatını kaybeden bu değerli akademisyenin ismi, Türkiye’nin siyasi tarihinde bir mihenk taşı olarak yer alıyor. Hablemitoğlu’nun uyarıları, özellikle yabancı vakıflar ve onların Türkiye'deki sivil toplum kuruluşları (STK) aracılığıyla yürüttükleri faaliyetler üzerineydi. O, yıllar önce, bu vakıfların Türkiye’nin milli çıkarlarına yönelik birer "etki ajanı" olarak çalıştığını dile getirmişti. Bugün, bu iddiaların ne kadar yerinde olduğunu anlamak için pek çok sebebimiz var.

Geçtiğimiz ay Rusya’nın bir Alman vakfını "istenmeyen örgüt" ilan etmesi, Hablemitoğlu’nun uyarılarının hala ne kadar güncel ve önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Rusya gibi büyük bir devletin, bu tür vakıfları milli güvenliğe tehdit olarak görmesi, bu organizasyonların başka ülkelerde de benzer faaliyetlerde bulunduğuna dair ciddi bir işaret. Bu hamle, yalnızca Hablemitoğlu’nun uyarılarını haklı çıkarmakla kalmıyor, aynı zamanda Türkiye’nin bu konuda ne kadar hassas olması gerektiğini de gösteriyor.

Alman vakıfları, çevre, insan hakları ve demokrasi gibi evrensel değerleri savunma adı altında faaliyet gösterirken, aslında Türkiye’nin iç dinamiklerine müdahale etmeye çalışan birer araç haline gelmiş olabilir mi? Hablemitoğlu, bu soruyu yıllar önce sormuştu ve bugün geldiğimiz noktada bu sorunun cevabını vermek zorundayız. Türkiye’de sivil toplumun gelişmesi elbette ki önemlidir, ancak bu gelişimin, yabancı vakıfların gölgesinde kalması, ülkemizin bağımsızlığına yönelik ciddi bir tehdit oluşturabilir.

Bu bağlamda, Türkiye’de yaşanan son gelişmeler de dikkat çekici. Ellenior Zeiono’nun Alman vakıflarının Türkiye temsilciliğine atanması, bir tesadüf mü yoksa Hablemitoğlu’nun yıllar önce işaret ettiği büyük oyunun bir parçası mı? Zeiono’nun atanması, bu vakıfların Türkiye’deki faaliyetlerinin artık çok daha yakından incelenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Türkiye, bu atamayı ve vakıfların faaliyetlerini mercek altına almalı, çünkü bu vakıfların, milli güvenlik açısından ciddi riskler taşıdığı artık su götürmez bir gerçek.

Hablemitoğlu’nun uyarıları, sadece bir akademisyenin şahsi görüşleri değildi; bunlar, Türkiye’nin milli güvenliğini ilgilendiren kritik meselelerdi. Bu uyarılar, yıllar sonra hala yankı buluyor ve bugün de dikkate alınması gereken en önemli konular arasında yer alıyor. Eğer Türkiye, kendi geleceğini güvence altına almak istiyorsa, bu vakıfların faaliyetlerini en ince detayına kadar araştırmak ve gerektiğinde sert önlemler almak zorundadır. Bu vakıfların, Türkiye’nin bağımsızlığına ve milli güvenliğine yönelik potansiyel tehditlerini göz ardı etmek, büyük bir yanılgı olur.

Türkiye'nin gerçek gündemi bu olmalı! Hablemitoğlu’nun yıllar önce yaptığı uyarıları artık görmezden gelemeyiz. Bugün, bu uyarıların gereğini yerine getirmek, ülkemizin geleceği için bir zorunluluktur. Bu bağlamda, Hablemitoğlu’nun adını ve uyarılarını sadece bir geçmiş hatırası olarak değil, Türkiye’nin milli çıkarlarını koruma mücadelesinde bir rehber olarak görmek zorundayız. 

Tehlike kapıda ve bu tehlikeyi görmezden gelmek, ülkemizin geleceğini riske atmak demektir. Hablemitoğlu’nun haklı olabileceği gerçeğiyle yüzleşmek ve buna göre hareket etmek, bugün her zamankinden daha fazla önem taşıyor. Türkiye, milli güvenliğini koruma adına bu tehlikeyi ciddiye almak ve gerekli adımları atmak zorundadır.