Kalemle yazmayı öğreten Selam ve Mü’min olan Allah’ın adıyla…

Öyle bir çağdayız ki; aç yatanın olduğu muhitte tok yatması yasakladığı halde mışıl mışıl derin uykuda bulunan Müslümanların, emekçinin hakkını teri kurumadan verilmesini emreden öğretileri kenara atıp değil terinin hakkını vermek, elinden gelse kanını bile sömürmek için vakit kollayan ideolojilerin, yeterince popülarite yakalamadıkça haksızlıkların meşru olduğu zulüm sisteminin, kendisi binde birine maruz kalsa yaygara koparacağı halde o zulmü başkası çekerken yönünü başka yöne dönen körlerin, feryatları duymamak için kulaklarını tıkayan sağırların, hep ilk başkaldırıyı başkasından bekleyen, başkaldıran çıkarsa kuru bir “doğrudur” diyerek cılız bir onay ile destekleyip çekilen acizlerin, zulüm çoğunlukta ise tepkilerden ve bakışlardan ürken, ve hatta karşıt olduğu anlaşılmasın, durduğu taraf anlaşılmasın diye nefes almaya çekinen siniklerin hüküm sürdüğü bir adi çağdır bu çağ.


Bu çağ; Hak ile halkın arasını açan, Hakk’a saldırıp, halkı ezen hadsiz güruhların, bu çağ; “taşları bağlayıp, itleri serbest bırakan, eşkıyayı düze indirip, yiğitleri derdest eden” bozguncuların, bu çağ; “Yol” için damla ter dökmeyenin, “Yol”a kanını feda edenlerin “Yol”una kendisini “Yol kılavuzu” tayin eden “Yol Düşkünlerinin, büyük kapılarda ayakkabı eskiten, koltuk bulunca oturduğu koltuktan beslenen parazitlerin, bu çağ; ağızlarıyla, gözleriyle, kulaklarıyla, elleriyle ve ayaklarıyla fesadı çıkarıp, yayan fitneci alçakların “olmaz olasıca” düzenidir bu çağ. “Bu çağın düzeni, ah bu çağın düzeni… Olmaz olsun alçağın düzeni!..” Böyle mi devam etmeli? Bir kenara çekilip neslimizin geleceğini de mi karartmalı? Onları da bu kirli çağa adapte mi yetiştirmeli? “Aman bana ne bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deyip bencil ve vurdumduymaz bir insan olarak mı göçmeli bu dünyadan? “Ya sanki ben mi değiştireceğim dünyayı…” deyip yılgınlığa mı kapılmalı? Korkup bir köşeye mi sinmeli? Ben bunu kabul etmiyorum! Bu ahlakın ve erdemin ayak altı edildiği bu namert çağın dayatmasını kabul etmeyeceğim! Bu çağın zulüm çarkı kırılmalı! Dönmeli Muhammedî ahlakın, milliyetçi şuurun, toplumcu, haysiyetli ve şahsiyetli, iffetli ve izzetli, şerefli, onurlu ve şanlı dişlisi. Hâkim olmalı tüm cihana Türk-İslam mefkuresinin “Hak’ça düzen, Hak’ça adalet” parolalı yönetim sistemi!

 Yıkılmalı küreselin tağutî ve zifiri hükümranlığı kırılmalı, Milliyetçi-Mukaddesatçı-Toplumcularım nurlu ve onurlu hakimiyeti! Kurtulmalı sırtlanların ve çakalların zehirli diş ve pençelerinden insanlığın izzeti ve iffeti, esenlik içinde yaşamalı Türk’ün merhametli azametli çınarının gölgesinde… Şayet bu tağut çarkı kırılmaz ise bu çark hepimizi öğütecektir. Bu dava kimseye muhtaç değildir ama bizler bu davaya muhtacız insanca yaşamak için. Ne yazık ki zaman yeterince geçmiştir. Artık bu çarka çomak sokmak kar etmeyecektir. Saf saf durulmalı Yezid çağının karşısına sarsılmaz çelik bir iradeyle Hüseynî kıyıma! Tek yol bu çarkı kırmaktır!

Tek Yol; MİLLİYETÇİ- MUKADDESATÇI-TOPLUMCU MÜCADELE!

Doktrin; TÜRK KARAKTERİNE VE MUHAMMEDÎ DÜZENE DÖNÜŞ!