Tarihte Kıbrıs ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Kadar Giden Süreç

Kıbrıs Adası, tarih boyunca egemen millet ve kültürler tarafından farklı isimlerle adlandırılmış olmasına rağmen geçmişten günümüze jeopolitik ve jeostratejik önemini hiç kaybetmemiştir. Arkeolojik buluntularda, adanın ilk yerleşimcileri çok tanrılı pagan inanç kültüründen binlerce yıl sonra farklı etnik gruplarla üç semavi dinin yaşandığı kültüre evrilmiştir. Kıbrıs Adası, ana karaya olan yakınlığı ile Akdeniz havzasında yaşayan medeniyetlerin her dönem hâkim oldukları sahaların içerisinde yer almıştır. Adanın geçmişinde, müstakil ya da yarı müstakil krallıkların yaşandığı dönemlerden imparatorlukların valileri aracılığıyla yönetildikleri bilinmektedir. Tarihsel zengin geçmişiyle diğer birçok sayısız adanın aksine kendi tarihi olan bir coğrafyadır. Roma İmparatorluğu, Lüzinyan (Latin) Krallığı ve Osmanlı Devleti Kıbrıs Adası’ndaki uzun dönem yönetimleriyle adada iz bırakan medeniyetler olmuşlardır.

Adanın ilk yerleşimcilerinin Anadolu kültüründen esinlenerek adaya getirdikleri mitolojik pagan tanrıları, Roma’nın hâkimiyetiyle Roma kültürünün pagan tanrılarına dönüşmüştür. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma İmparatorluğu egemenliğinde kalan Kıbrıs Adası, Hristiyanlığı kabul etmiş ve Doğu Roma’nın etkisiyle adadaki pagan tapınakları Ortodoks Hristiyan Kiliselerine çevrilmiştir. Lüzinyan (Latin) Dönemi, Kıbrıs Adası’nda kurulan feodal toprak yönetimi ile yerel halk için baskı ve Ortodoks Kiliselerin Katolik Kiliselerine çevrildiği dönemdir. Bu dönem içinde yerel halk, toprak lordlarının hizmeti altında, çiftçi ya da işçi sınıfında en alt tabakada yaşamak zorunda kalmıştır. Lüzinyan Döneminin sona ermesiyle ada hâkimiyeti İtalyan şehir devletlerinden olan Venedik Cumhuriyeti’ne geçmiştir. Bu dönem içerisinde de feodal sistem devam ettirilmiştir. Adada Frenk ve İtalyan soyluların dışında yerel halkın toprak sahibi olmasına izin verilmemiştir. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetiyle başlayan dönemde yerel halk, mülkiyet ve inanç özgürlüğü haklarına kavuşmuştur.

Osmanlı Devleti Dönemi (1571-1878)

Türklerin Kıbrıs Adası ile münasebetleri Anadolu Selçuklu Devleti’nin Akdeniz’e kıyısı ve önemli liman şehirleri olan Antalya ve Alanya şehirlerini fethetmesiyle başlamıştır. Lüzinyan döneminde adanın gıda ihtiyaçları özellikle bu iki liman şehrinde karşılanmakta olup ticari ilişkiler karşılıklı sürdürülmüştür. Akdeniz’in diğer yakasında hüküm süren Türk-Çerkes yöneticilerin hâkim olduğu Memluk Devleti’nin (ed-Devletü’t Türkiyye) düzenlediği üç deniz seferiyle Kıbrıs Adası’nı zapt edilerek kontrol altına alınmıştır. Böylece Lüzinyan Krallığı vergi ödemek şartıyla Memluk Devleti’ne tâbi olmuşlardır. 1489 yılından itibaren adada başlayan Venedik döneminde de Memluk Devleti’ne ödenen vergi devam etmiştir. Bu dönemde Venedikliler için Kıbrıs Adası askerî üsten öteye gitmemiş olup Venedik’ten atanan askerî vali ile yönetilmiştir. Böylece Kıbrıs Adası, Venedik yönetimindeyken sosyoekonomik ve siyasi önemini yitirmiştir. 1517 yılında Osmanlı Devleti’nin Memluk Devleti’ne son vermesiyle Suriye ve Mısır coğrafyasına hâkim olmuştur. Venedikliler, Kıbrıs Adası için Memluk Devleti’ne ödedikleri yıllık vergiyi bundan sonra Mısır’da imzalanan antlaşma ile artık Osmanlı Devleti’ne ödeyeceklerdi. Böylece Kıbrıs Adası hukuken Osmanlı Devleti’ne bağlanırken Adanın fiilî yönetimi Venedik hâkimiyetindeydi.

1571 yılında Lala Mustafa Paşa idaresindeki ordunun Kıbrıs Adası’nı fethetmesiyle adaya idari açıdan beylerbeylik statüsü verilecek olup idari merkezi olarak da Lefkoşe şehri seçilmiştir. Adanın ilk beylerbeyi Muzaffer Paşa tayin edilerek Girne, Baf ve Magosa şehirleri sancak yönetimleri olarak tespit edilmiştir. Adanın ekonomik yönden güçlenebilmesi için Anadolu’daki Tarsus, İçel, Sis, Zülkadriye ve Alaiye sancakları Kıbrıs Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır.

Kıbrıs Adası’nın Anadolu kıyılarına olan yakınlığı ile bu kıyıların korunması ve Doğu Akdeniz’in asayişini sağlamak adına Osmanlı Devleti, ilan edilen Sürgün Fermanları ile Anadolu’dan, özellikle Karaman ve Zülkadriye eyaletleri ile sancaklarından Türk ailelerini adada iskân etmiştir. Adada iskân edilen aile fertlerinin göç ettirildikleri yerleşim yerlerinin isimleriyle, kaç hane ile göçe tâbi tutuldukları ve meslekleri gibi özellikleri, Mühimme Defterlerine kaydettirilmiştir. Göçe tâbi tutulan bölgeler arasında Akdeniz kıyı bölgelerinde yaşayan konargöçer Türk aşiretleri de zorunlu göçe tâbi olmuşlardır. Adada iskân edilen Türk göçmeleri için yeni yerleşim yerleri kurulurken boşaltılmış olan köyler ise tekrar yerleşime açılarak imar ve tarım faaliyetlerine de hız verilmiştir.

Birleşik Krallık Dönemi (1878-1960)

1877-78 Osmanlı-Rus (93 Harbi) Savaşı’nda ağır mağlubiyetle ayrılan Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı ile imzaladığı Ayastefanos Antlaşması ile tarihinin en ağır toprak ve nüfus kaybını yaşamıştır. Rus Çarlığı’nın güney sınırlarını sıcak denizlere kadar genişletmesiyle beraber Birleşik Krallık tarafından Hindistan’a giden su yolları ve Süveyş Kanalı’nın güvenliği açısından tehdit olarak algılanmıştır. Berlin’de düzenlenen konferans (Berlin Konferansı-1878) sonucunda imzalanan antlaşma ile Osmanlı Devleti için aleyhine olan bazı maddelerin yükümlülükleri hafifletilmiştir. Berlin Konferansı’nda alınan kararlara imza atılmadan önce Birleşik Krallık, Osmanlı Devleti’ne İstanbul’da bulunan büyükelçisi vasıtasıyla göndermiş olduğu ültimatom ile Kıbrıs Adası’nın kendilerine verilmesi, aksi taktirde adanın işgal yoluyla zapt edileceği bildirilmiştir. Osmanlı Devleti ile Birleşik Krallık arasında imzalanan antlaşma ile Rus Çarlığı’nın işgal ettiği Kars, Ardahan ve Batum şehirlerinden geri çekilinceye kadar Kıbrıs Adası’nın idare ve hükümranlığını vekaleten (kiralama yoluyla) Birleşik Krallık’a bırakmış olup ada hukuken Osmanlı Devleti’nin bir parçası olmaya devam etmiştir. Birleşik Krallık’ın Kıbrıs Adası’nın idaresini almaya başlamasıyla yüzyıllardır adada beraber yaşayan Rumlar ile Türklerin arasındaki nüfus dengesi Türklerin aleyhine bozulmaya başlamıştır.

Osmanlı Devleti’nin 1878 yılında Kıbrıs Adası’nı Birleşik Krallık’a devretmesiyle/kiralamasıyla adada yeni bir dönem başlamıştır. Bu yönetim altında, yani Birleşik Krallık yönetiminde yaşamak istemeyen Kıbrıslı Türk aileler, atalarının geldikleri yer olan Anadolu’ya göç hareketlerini başlatacaklardır.

Osmanlı Devleti’nin 2 Kasım 1914 tarihinde Goeben ve Breslau (Yavuz ve Midilli) adlı iki Alman Savaş gemisini himayesine alıp Karadeniz’de bulunan Rus Çarlığı’na ait Sivastopol ve Novorosisk limanlarını topa tutup Rus Savaş gemilerini batırmasıyla İttifak Devletleri’nin yanında savaşa girmiştir. Bu saldırıdan sonra İtilaf Devletleri’nden olan Birleşik Krallık, 5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs Adası’nı ilhak ettiğini ve Osmanlı Devleti’ne ilan etmiştir.

I. Dünya Savaşı’nın mağlubiyetini yaşayan Osmanlı Devleti’nin topraklarının işgal edilmesiyle başlayan Anadolu’daki Türk İstiklal Savaşı’nın sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’nin Birleşik Krallık tarafından İsviçre’nin Lozan şehrine davet edilmesiyle 24 Temmuz 1924 tarihinde, Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti, 5 Kasım 1914 tarihinde Birleşik Krallık’ın Kıbrıs Adası’nı ilhak kararını resmî olarak tanıyarak Türkiye’nin ada üzerindeki tüm haklarından vazgeçtiğini ve adanın Birleşik Krallığı’nın toprağı olduğunu kesin olarak kabul etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti adada bulunan Kıbrıslı Türklerin ilk başta Anadolu’ya göçlerini teşvik etmiş olsa da daha sonra Kıbrıs’ta kalan Türklerin Rumlar karşısında azınlık durumuna düşmesine, siyasi-ekonomik baskıların yaşanmasını engellemek adına ve en önemli nedeni de Yunanistan’ın Kıbrıs Adası’nı ilhak etme girişimlerine karşı, Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıslı Türkleri Adada bir denge unsuru olarak kalmalarını sağlamak için Kıbrıs Adası’ndan Anadolu’ya göç hareketlerini durdurmaya başlamıştır.

ENOSİS

19. Yüzyılda artan milliyetçilik akımları Kıbrıs’ta yaşayan Rumları, Yunanistan’a bağlamak (ENOSİS) adına silahlı terör örgütüne (EOKA) dönüşecek olan yapı içerisine sokmuştur. Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Adası üzerindeki haklarını Birleşik Krallık’a devretmesiyle adada yaşayan Türklerin sahipsiz kalmasına ve adadaki Rumların ENOSİS politikasına hız vermesine neden olmuştur. Adadaki Birleşik Krallık yönetiminde Kıbrıslı Rumların EOKA terör örgütüyle sürdürdükleri ENOSİS hareketine karşı Kıbrıslı Türklerin de 1957 yılında Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurmasıyla sonuçlanmıştır. Adada birçok sivil katliamına neden olan EOKA terör örgütü, adadaki Birleşik Krallık’ın askerî noktalarına da terör eylemleri gerçekleştirmekteydi. Adada artan siyasi tansiyon sonucunda Birleşik Krallık, Türkiye Cumhuriyeti ve Yunanistan Krallığı’nın garantörlüğünde Zürih ve Londra Antlaşmalarını imzalayarak 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi.

Kıbrıslı Türkler, başta Anadolu olmak üzere göç etmeleriyle adada yaşayan Rumların Yunanistan ile birleşmek (ENOSİS) için başlattıkları silahlı terörist grupların (EOKA) eylemleriyle adada kalan Kıbrıslı Türkler için adanın güvenli ve daha çok Türklerin yaşadığı alanlara iç göç hareketi başlatmışlardır.

Birleşik Krallık, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edilmesiyle adanın yönetiminden ayrılırken Akrotiri ve Dikelya Egemen Üsleriyle Kıbrıs Adası’nda varlığını sürdürecek olup Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda bu egemen üslerin varlığı Kıbrıs Cumhuriyeti ile garantör ülkeler olan Türkiye ve Yunanistan tarafından tanınacaktır.