Hıristiyan Roma İmparatorluğu’nun Müslüman Roma İmparatorluğu’na Dönüşmesi

Son Roma İmparatoru XI. Konstantinos Paleologos (1405-1453), Roma tahtına geçtiği dönem içerisinde ne azametli Doğu Roma İmparatorluğu’ndan eser, ne de görkemli bir şehirden eser kalmış İstanbul (Konstantinopolis) vardı.

I. Konstantin tarafından Nova Roma (Yeni Roma) ismiyle kurulan İstanbul şehri imparatorluk sınırları içerisinde hızla yayılan Nasıralı İsa’nın (İsevilik) öğretisi ile kendisinden sonra havarileri ve diğer takipçileri tarafından hızla imparatorluk topraklarında yayılmıştır. Başta pagan inancına sahip imparatorluk, Filistin topraklarından tüm ülke ve Avrupa içlerine kadar yayılan bu İseviliğe (Hıristiyanlığa) karşı katı tutum sergilerken, İmparator I. Konstantin M.S 313 yılında Milano Fermanı ile Hıristiyanlığa yasal statü kazandırmıştır. Bununla beraber ülkede Hıristiyanlara karşı uygulanan zulmü durdurarak tüm dinlere karşı tolerans tanınmıştır.

Ülke topraklarında hızla yayılan Hıristiyanlık M.S 391 yılında İmparator I. Theodosius (347-395) tarafından Roma İmparatorluğu’nun tek meşru dini olarak kabul edilmiştir. I. Theodosius’un M.S 395 yılında ölümünden sonra imparatorluğun Batı Roma İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu olarak ayrılmasından sonra gerçekleşen siyasi olayların ardından dini olarak ayrıldığı bir dönem yaşanmıştır. Batı ve Doğu Roma Kiliseleri arasında yaşanan olayların ardından M.S 415 yılında Batı Roma İmparatorluğu’nun Katolik Kilisesi, Doğu Roma İmparatorluğu’nun Doğu Ortodoks Kilisesi’ni ve Konstantinopolis Patriği’nin meşruluğunu tanımışlardır.

İstanbul’un yani Konstantinopolis’in hatta Nova Roma’nın Sultan II. Mehmet tarafından 1453 yılında gerçekleştirdiği fetihle kendisine “Fethin Babası” anlamına gelen Ebûl-Feth unvanı verilirken, Sultan kendisine Roma İmparatoru veya Roma hükümdarı anlamındaki “Kayser-i Rum” unvanını layık görmüştür. Böylece Fatih Sultan Mehmed, Osmanlı Devleti’ni, Roma İmparatorluğu’nun devamı olarak görürken kendini de imparatorluğun yerine geçen değil onu devam ettiren kişi olarak görmüştür.

Sultan’ın Sarayında Yetişen Prensler

İmparator XI. Konstantinos Paleologos’un kardeşinin oğulları olan Has Murad ile Mesih Paşalar, anne tarafından ise Ceneviz’in soylu ailelerinden Zaccria ailesi ile akrabalık bağına sahiptiler. Soylu iki kardeş II. Mehmed’in İstanbul’u fethetmesiyle küçük yaşlarda esir düşerek Enderun Mektebine alınarak burada birer Müslüman devlet adamı olarak yetiştirilmişlerdir. Bilgi, beceri ve yetenekleri sebebiyle Sultan II. Mehmed’in en yakın adamlarından biri olan Murad, bu nedenle “Has” lakabını almıştır.

Has Murad Paşa ile ilk bilgiyi veren kişi olan Sultan II. Mehmed zamanında yaşamış, onun ve oğlu Şehzade Mustafa’nın hizmetinde bulunmuş ve de sarayda hazinedarbaşılık görevine kadar yükselmiş İtalyan kökenli Venedikli Giovan Maria Angiolello (1451-1525)’nun “Historia Truchesca (Türk Tarihi)” adlı eserinden öğrenmekteyiz. Angiolello kitabında “Anadolu Paşası Mesih’ti ve Rum kökenliydi. Roma İmparatorunun erkek kardeşlerinden birinin oğluydu. Has Murad adında bir erkek kardeşi daha vardı. O da Türk Beyi’nin (Fatih) Uzun Hasan’a yaptığı saldırıda Fırat Nehrinde boğulmuştu.” ifadesi yer almaktadır. Yine dönemin önemli şahit ve tarihçilerinden olan George Sphrantzes (1401-1478)’in “The Fall of the Byzantine Empire (Bizans İmparatorluğu’nun Çöküşü)” adlı eserinde “Sultan’ın Uzun Hasan’ı yenilgiye uğrattığı seferde II. Mehmed daha ulaşmadan harekete geçen kişiler arasında, Thomas Paleologos Gidos’un oğlu, Rumeli Beylerbeyi Has Murad Paşa ile birlikte Rumeli’den birçok ileri gelen komutan ile asker, çarpışmada hayatlarını kaybetmişlerdi.” ifadesi yer almaktadır.

Otlukbeli Savaşı (1473)

Fatih Sultan Mehmed’in Trabzon Rum İmparatorluğu (1204-1461)’nu ortadan kaldırmasıyla ve Karamanoğulları Devleti (1250-1487) üzerinde hakimiyet tesis etmesinin ardından XV. Yüzyılda güçlü bir Türk Devleti olarak karşımıza çıkan Akkoyunlu Devleti (1378-1508), doğuda Osmanlı Devleti’nin en büyük rakibi konumuna gelmiştir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan (1423-1478), ordusunu teçhiz ile özellikle Osmanlılarla savaş durumunda bulunan Venedik Cumhuriyeti’nin kendisine ittifak önerisi üzerine, onlarla anlaşmıştır. 1472 yılında Akkoyunlular Tokat’a aynı yıl içerisinde Karaman’a saldırarak Osmanlı Devleti’ni savaş meydanına çekmek istemekteydiler. Bunun üzerine Sultan Fatih savaş kararı alarak ordunun sefere hazırlanmasını emretmiştir.

1473 yılında Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’da yerine vekil olarak oğlu Şehzade Cem’i bırakarak sefere çıkmıştır. Rumeli beylerbeyi Has Murad Paşa, Gelibolu üzerinden geçirdiği Rumeli askerleriyle birlikte Yenişehir’de toplanan Fatih Sultan Mehmed’in ordusuna katılmıştır. Otlukbeli Savaşına çıkan Osmanlı Ordusunun düzeni merkezinde Sultan Fatih ile Yeniçeriler bulunurken, ordunun sağ kolunu oğlu Şehzade Bayezid, sol kolunu ise diğer oğlu Şehzade Mustafa yer almıştır. Has Murad Paşa ordunun dördüncü serdarı olurken, emrindeki Rumeli askerleri, Azap ve Yeniçerilerden oluşan yirmi binlik askeri kuvveti ile ordunun öncü birliğiydi.

İki büyük Türk devletinin orduları, karşılıklı olarak Fırat vadisini izleyerek ilerlerken, Uzun Hasan’ın kumandasındaki kuvvetler Otlukbeli tepelerini tutmuşlardı. Böylece Fırat havzasını Çoruh suyu kaynaklarından ayıran Otlukbeli yöresinde iki büyük ordu arasında birçok tarihçiye göre IV. Yüzyılın en büyük savaşı yaşanmıştır.

Osmanlı Ordusu’nun öncü kuvvetlerinin oluşturduğu birlik olan Has Murad Paşa’nın komutasındaki ordu, Fırat Nehrini geçtiği esnada Akkoyunlu Ordusu karşı atağa geçmiştir. Kısa bir çarpışma sonrasında geri çekilen Akkoyunlu Ordusunu takip eden Has Murad Paşa, pusuya düşürülmüştür. Akkoyunlu Ordusunun içinde kalan Paşa, şiddetli çatışmalarının ardından Fırat Nehri’nin karşı kıyısına ulaşmak isterken 4 Ağustos 1473 tarihinde nehir de boğularak şehit olmuştur. 

Osmanlı Ordusunun savaş tekniği ve teknoloji üstünlüğü sayesinde savaşın galibi Osmanlı Devleti olurken, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ordusunu savaş meydanında bırakarak kaçmıştır. Akkoyunlular için çöküşün başladığı dönem bu savaş ile olurken, Fatih Sultan Mehmet birçok ülkeye çeşitli dillerde fetihnameler yollamıştır.

Hıristiyan bir çocuk olarak doğan ve daha sonra İstanbul’un fethi ile esir düştüğü Osmanlılar tarafından Enderun Mektebi’nde yetiştirilip en güvenilir devlet adamlarından olan Murad Paşa, Fatih Sultan Mehmed’in “has” adamlarından biriydi. Osmanlı sarayında İslam ile tanıştıktan sonra Has Murad Paşa olarak hayatına devam eden ve Doğu Roma’nın varislerinden olan asilzâdesi, Müslüman kimliği ile bütünleşip devleti adına şehit düşmüştür.